“`html
27 Mayıs ihtilalinin öncesinde, Adnan Menderes’in Ankara’daki köşkünün terasında yürüyüş yaptığı esnada, aşağıda nöbet tutan askeri işaret ederek şunları söylediği belirtiliyor:
(Şevket Süreyya Aydemir, Menderes’in Dramı, s. 437)
Nisan ayının sonuna yaklaşırken, Ankara’da bir ihtilalin patlak vermek üzere olduğu artık net bir şekilde görülmektedir. Ancak Başbakan Menderes, böyle bir durumu aklından geçirmez bile. Oysa, muhalefet ve dönemin medya organlarının oluşturduğu darbe havası çoktan Ankara’ya yayılmıştır. İhtilale giden yolun işaretleri, İstanbul ve Ankara’da hızla belirginleşmeye başlamıştır.
5 Mayıs 1960, saat 17:00’de Kızılay’da, Demokrat Parti karşıtı öğrencilerin gerçekleştirdiği eylem “555K” kodu ile anılmaya başlanmıştır. O gün üniversiteliler, değiştirdikleri Plevne Marşı’nı seslendirmekteydiler:
’’
CHP’nin eski genel başkanlarından Altan Öymen, 555K protestosuna katılan üniversite öğrencilerinden biriydi. Öymen, TRT’de yayımlanan Demirkırat belgeselinde o gün yaşananları şöyle anlatıyor:
“O anlarda Bayer ve Menderes havaalanından döneceklerdi. Kızılay’da yaklaşan bir fırtınanın öncesindeki sessizlik hakimdi. Bu sessizliği ıslıkla mırıldanan marş bozdu. Aşağı doğru inmeye başladık, ıslık sesleri de yükselmeye başladı. Bir süre daha aşağıya gittik, kalabalık hızla büyüdü. 200 kişi kadar olduğumuzu tahmin ediyorum. Marş kendiliğinden söylenmeye başladı. Böylelikle tepkimiz başlamış oldu. Daha sonra kalabalık tersine döndü. En arkada olanlar öne geçti.”
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, TBMM Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Menderes Kızılay’da bulunuyorlardı; yakılmak istenen ateşin merkezinde. Olaylar gelişirken Menderes, Güvenpark önünde yürüyen kalabalığına “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Bir genç,
“Hürriyet istiyoruz” diye bağırdı. Menderes ise
“Hürriyet olmasa, bir başvekil kimseye böyle hitap edebilir mi?” diyerek yanıtladı.
İstanbul ve Ankara’da iktidar karşıtı gösterilerin ardından, 21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri sokağa çıkma kararı aldılar. Bu “kalkışma” durumu, ihtilalin ilk kıvılcımı oldu. 200 subay ve 200 kadar Harp Okulu öğrencisi Kızılay yönüne yürüyüşe geçer. Bunların ilk talepleri şu şekilde olacaktır:
“Hükümet istifa etmeli ve derhal yeni seçimlere gidilmelidir.”
Yürüyüş devam ederken, askerler Orduevi’nin karşısındaki Atatürk heykelinin önünde Harbiye marşını söyler. Hükümete açık bir ültimatom verilmiştir. Harp Okulu, fiilen ihtilal havasına bürünmüştür.
Demokrat Parti iktidarının bu duruma vereceği tepki ise merak konusudur. Menderes, belki de hayatındaki en büyük hatayı bu noktada yapacaktır. Dolaşan subaylar ve askeri öğrenciler için kovuşturmalar, araştırmalar, cezalar ve sürgünler gibi önlemler düşünülse de, Menderes olayın basit bir okul vakası olarak değerlendirilmesini istemiştir. Soruşturmaların önemi gitgide azalır.
Şevket Süreyya Aydemir, anılan eserinde, subayların kalkışmasını göz ardı etmenin ve hükümeti istifaya davet etmelerini geçiştirmenin Menderes’e ve tüm ülkeye vereceği bedeli şöyle ifade eder:
“Tahkikat ve harekete geçmeme çabaları, Harp Okulu kumanda kademesinde de çok fazla destek bulamamıştı. Zaten 24-25 Mayıs tarihlerinde Harp Okulu, fiilen ihtilalin planlama karargahı haline gelmiştir. Harp Okulu yürüyüşü, böylece 27 Mayıs ihtilalinin tarihinde, bir öncü hareket, bir alarm niteliği kazanmıştır. İşte ondan sonra okul ihtilalin gerçek merkezi olmuştur.”
Darbeden kısa bir süre önce, terastan aşağıya bakarak “Bu Mehmetçik bana ateş edecek mi?” şeklinde düşünen Menderes, Eskişehir’de askerler tarafından tutuklanmıştır. Çok geçmeden, 16 ay sonra dönüşü olmayan yolculuğuna çıkarken aynı iyimserliği sürdürmüştür. Menderes’in son sözleri ise şöyle olmuştur:
“Hayata veda ederken, devletimize ve milletimize ebedi mutluluklar dilerim.”
Üzerinden 65 yıl geçmiş olmasına rağmen, bir soru, iyi niyet, bir vatan sevgisi ve hizmet aşkının yanı sıra, vatan evlatlarına dayanan güvenin sağlamlığı hala havada asılı duruyor:
“Bunlar mı ihtilal yapacaklar?”
65 yıl geçmesine rağmen, bazıları hâlâ sokaklardan, protestolardan, öğrenci hareketlerinden ve genç subaylardan umudunu kesmiyor. Çünkü başka bir yol aramıyorlar. Geçmişlerinin gölgesinden kurtulamıyorlar ve fırsat kollamaya devam ediyorlar…
“`